TÜRKİYEDE ARAPÇA ÖĞRETİMİ/ÖĞRENİMİ

Cumhuriyetin ilk yılları ve öncesinde özellikle ilim dili olarak medreselerde öğretilen Arapça İmam Hatip Liseleriyle daha geniş kitlelere açılmış, günümüzdeyse sadece dini ilimlerin tahsili için öğrenilmekten çıkmıştır.

Medreselerde ilim dili olarak öğrenilmesi nedeniyle, “okuduğunu anlama” ve “yazabilme” becerisini geliştirmeye ağırlık veren, klasikleşen “emsile, bina, ...” programı dil öğreniminin temel boyutları olarak kabul edilen “duyduğunu anlama/dinleyebilme, okuduğunu anlama, konuşma ve yazma” becerilerinin tamamına talip olan günümüz insanına yetmez olmuştur. Zira bu program sonunda –muhakkak az da olsa her bir yeteneğe katkıda bulunsa da- özellikle “konuşma” ve “dinlediğini anlama” yeteneğini geliştirmede eksik kalmıştır.

Bu program geliştirilerek diğer kazanımları da sağlar hale getirilmemiş ve yerine yeni programlar ya da kitap silsileleri ikame edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu program ya da programların da yeterince verimli olamadığı kanaatindeyiz.
Alternatif öğretim programlarının verimli olamamasının nedenlerinin -ayrı bir ya da birkaç araştırmanın konusu olacak kadar geniş olduğunu düşünmekle birlikte- en temelinde kitap silsilesinin ya da programın işleniş biçimiyle bunu okutacak öğretmenin öğrenim ve öğretim yönteminin uyuşmayışının yattığını düşünmekteyiz.
Örneğin şu an İmam Hatip Liselerinde okutulan yeni müfredat, buna benzer müfredat ve kitap silsilelerinde, kitabın amaçladığı kazanımlar ve bunları gerçekleştirme tarzı konusunda öğretmenlerimiz arasında birçok uygulama farklılıkları olduğunu düşünmekteyiz.

Bu uygulama farklılıklarını en aza indirme amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı, hizmet içi eğitim kursları ya da seminerleri düzenlediğini bilmekteyiz. Ancak bu kurs ya da seminerlerin başarılı olduğu tartışmalıdır. Zira her şeyden önce öğretmenlerin bu programın faydalı olacağına ne kadar ikna oldukları hususu önemlidir ve bu tartışmalıdır. Bizce her şeyden önce öğretmenlerin buna ikna olmaları olmazsa olmaz bir husustur. Diyelim ki ikna oldular bir kurs süresince bu programı uygulama noktasında yeterince bilgi ve pratik beceri sahibi olabileceklerini de tartışmalıyız.

Öğretmenlerin ikna olmalarını zorlaştıran veya uygulama noktasındaki pratik becerilerinin eksik olmasına neden olan sebeplerin başında bizce İlahiyat fakültelerindeki Arapça öğretimi gelmktedir. Gerek “Arapça öğretimi” gerekse “Arapça öğretimi öğretimi” konusunda yıllardır varolan aksaklıklar İmam Hatiplerde kendini göstermekte bunun nedeni olarak nadiren İlahiyat Fakültelerindeki Arapça öğretimi görülmektedir.

İlahiyat Fakültelerindeki ilk kuşak hocalarımız zamansal olarak klasik eğitim alan bir kuşağa rast gelmeleri nedeniyle Arapçayı öğrenme şekilleri yukarıda bahsettiğimiz “emsile….” programı olmuş ve kendi öğretim şekillerine de bu aynen yansımıştır.


İmam Hatip Liselerinde program değişikliğine gidiş ilahiyat fakülteleriyle senkronize olarak gelişmemiştir. Bu da ilahiyatlarda daha çok klasik olarak öğrenim gören öğretmen adaylarının aynı yöntemi imam Hatip Liselerine de uygulama istekleri ya da bu noktadaki alışkanlıkları yeni programla kendi öğrenim alışkanlıkları arasında ya bir tercih yapmayı ya da ikisinin arasını mezcetmeyi gerektirmiştir. Şu halde İmam Hatip Liselerinde yeni programların uygulanma başarısı aslında doğrudan doğruya benzer programların İlahiyat Fakültelerinde de uygulanmasına bağlıdır. Bu noktada bir uyuşmazlığın yaşanması hem öğretmenleri hem de öğrencileri ciddi anlamda zor duruma düşürmektedir. İlahiyat fakültelerinin özellikle hazırlık sınıflarının bütün dünyada diğer yabancı dillerde ve bazı Arap ülkelerinde Arapçada uygulanan kur bazlı sisteme göre şekillendirilmesi, bütün derslerin nihai planda dilin dört becerisini kazandırmayı amaçlaması, öğrencilerde ortalama bir seviye yakalama konusundaki hassasiyet ve Arapça’ya özel merak duyan kişilerin Arapçada farklı dallarda kendilerini geliştirmeyi sağlayacak imkânların sunulması çıkış noktası olarak göz önünde tutulması gereken temel konular olduğunu düşünmekteyiz. 

Yorumlar