KAMU MALLARI VE KUL HAKKI


Yüce dinimiz İslâm’ın hedefi, insanların huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. İnsanlar hür doğarlar ve doğuştan getirdikleri birta­kım haklara sahiptirler. Ancak onların hürri­yetleri başkalarının hürriyetleri ile sınırlıdır. Dolayısıyla herkesin dilediği her şeyi yapması ve bunu bir hak olarak görmesi doğru değildir. Öyle ise her insanın başkalarının hakkını görmesi, bilmesi ve gözetmesi gerekir.


Toplumsal görevlerimizden birisi de, ka­mu mallarını korumak, onları haksız yollarla elde etmemektir. İslâm’da kamu hakları ve ki­şinin topluma karşı vazifelerinin büyük önemi vardır. Bu öneminden dolayı, toplumsal gö­revler, Allah hakkı olarak kabul edilmiş ve bunların ifası ibadet sayılmıştır. Hiç kimsenin bu hakları bağışlama, kaldırma ve değiştirme yetkisi bulunmamaktadır. Toplumda bütün fertlerin, bu hakları koruma, kollama yetki ve sorumluluğu vardır.

Yüce Allah, haksız yere başkasının malını yemeyi, bütün insanlara yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de:
“Aranızda, birbirinizin mallarını haksız ye­re yemeyin”(1) buyrulmaktadır. Peygamberi­miz (s.a.s.) ise:“Kişi, haksız olarak aldığı şeyi, geri verinceye kadar sorumludur”(2) buyur­maktadır. Kişinin kendisine emanet edilen malı koruyup, sahibine iade etmesi gerekir. Aksi halde hem dünyada hem de âhirette so­rumlu olur. Kamu malları, belirli kişilere değil bütün topluma aittir. Bu nedenle bunları haksız yere almanın manevi sorumluluğun­dan kurtulmak oldukça zordur.

Nitekim Hz. Peygamber, Hayber savaşın­da elde edilen ve henüz taksim edilmemiş olan kamuya ait ganimetlerden bazı değersiz eşyayı alan, daha sonra da düşman tarafın­dan öldürülen sahabenin, büyük bir günah işlediğini, bu günahtan dolayı şehit olmadığını belirtmiş ve cenaze namazına katılmamış­tır.(3)

Kamu mallarını haksız yere almak, devlet mallarını talan etmek, zimmete geçirmek şeklinde olabileceği gibi, hazineye, belediyeye, vakıflara ve çeşitli kamu kuruluşlarına ait menkul ve gayri menkulleri şahsi menfaatler  doğrultusunda kullanmak şeklinde de olabi­lir. Özellikle, kişinin kamuya ait araç ve gereç­leri kullanırken, kendi malıymış gibi ihtimam göstermemesi, akaryakıt ve işgücü israfına sebep olması; görevini zamanında ve olması gereken şekilde yapmaması da kamu malları­na tecavüz sayılır.

Her Müslüman, Allah hakkı olarak da ka­bul edilen kamu mallarını korumalı, haksız yollarla bunları elde etmeye çalışmamalıdır. Bunların yarın kıyamet gününde mutlaka hesabını vermekle karşı karşıya geleceğini bilmeli ve ona göre davranmalıdır.
_____________________________
1-  Bakara, 188.
2-  Ebû Dâvûd, Büyû, 90.
3-  Müslim, İman, 48.
Kuran ve hadislerde, kamu ve kul haklarının ihlali, büyük günahlardan sayılmıştır. Haksız yere insan öldürmek, iftira atmak, alay etmek, gıybet yapmak, kötü lakap takmak, suizanda bulunmak, kusur aramak, yalan yere şahitlik yapmak, kan davası gütmek, kişinin şahsına karşı işlenen suçlardan bazılarıdır. Zekâtı vermemek, hırsızlık yapmak, gasp etmek; ölçü ve tartıda hile, emanete hıyanet, kumar, tefecilik, zimmet, rüşvet vb. gayri meşru yollarla başkasının malını yemek de kişinin malına karşı işlenen suçlardandır. Günümüzde maalesef kamu ve kul hakları çok ihlal edilmektedir. Kamu arazilerinin işgali,vakıf malları,kimsesiz ve güçsüzlerin mallarının gasp edilmesi, vergi kaçırılması, trafik kurallarının ihlali, can ve mal kaybına sebep olunması, sokak lambalarının gündüz yanması, elektrik, su, telefon ve internetin kaçak kullanılması, mesai saatlerine riayet edilmemesi, ihalelere fesat karıştırılması, kamuya ait malların zimmete geçirilmesi, şahsi menfaat için kullanılması, şahıs ve kamu mallarının yağmalanması, hayır kurumlarından ve resmi kurumlardan yalan beyanla yardım alınması bunlardan sadece birkaç tanesidir.

 Kamu ve kul hakkına riayet etmeyenler, Kur’an’da kınanmış ve bunların hesabının çok ağır olacağı belirtilmiştir.[1] Peygamberimiz Efendimiz,  veda hutbesinde insanların; can, mal, onur ve şereflerinin kutsal mekân ve zamanlar kadar Allah katında kıymetli ve dokunulmaz olduğunu belirtmiştir. Üzerinde başkasının malı bulunan kişinin cenaze namazını kıldırmamıştır[2]. Bir tüy kadar basit ve küçük de olsa kamuya ve şahsa ait malların iadesini istemiş ve bunun kıyamet günü; alana bir utanç, ayıp ve ateş olacağını haber vermiştir[3]. Şehitlerin bile, kul hakkından hesaba çekileceğini[4], haksız yere zimmete geçirilen başkasına veya kamuya ait hakların;  yedi kat fazlasıyla bunları yapanların boynuna geçirileceğini[5] bildirmiştir. Kendisi de hayatının son günlerinde ashap ile helalleşmiştir.

Kamu ve kul hakkı yiyenler bu hakları iade etmeli ve sahipleriyle helalleşmelidir. Zira bunlar emanettir, aksi takdirde ahirette sevabından vermek veya hak sahibinin günahını yüklenmek süretiyle hesaplaşma olacaktır. Bu tür kimselere de Peygamberimiz(sav) efendimiz müflis demektedir.[6] Ahirette iflas etmek ne kadar kötü bir şeydir. Hutbemi bir hadis mealiyle bitiriyorum:

"Üzerinde (bir din) kardeşinin canına yahut malına tecavüzden doğmuş bir hak bulunan kimse, hiçbir paranın bulunma­yacağı (kıyamet günün)den evvel, hemen helalleşsin. (Aksi takdirde) zâlimin sâlih ameli bulunursa, yaptığı zulmü miktarı alınır (da mazluma verilir). Eğer zâlimin iyilikleri bulunmazsa, mazlumun günahlarından alınıp zâlim üzerine yükletilir[7]




1-Nisa,2; Al-i Imran, 161

3 İbn. Mace, Cihad, 34
[4] İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, c.6: shf. 181
[5] Buhari, Mezalim, 13
[6] Müslim, Birr,59:Tirmizi, Kıyame,2
[7] Buhari, Mezalim, 10

Yorumlar