Çocukluğumuzdan itibaren başlar meslek seçimi. Küçükken annemizin, babamızın “Benim oğlum/ kızım doktor olacak.” sözlerini sık duyarız. Büyükler bunu söylerken çocuğu sanki söylediği mesleğe başlamış gibi gururludur. İşte bu türlü bilinçdışı yönlendirmeler küçücükken başlar hayatımızda. Ama nedendir bilinmez hiçbir anne-baba çocuğunun, kendi yaptığı işi yapmasını istemez.
Bizim ülkemizde eğer
gencin babadan kalma bir işi yoksa okullarda sayısal, sözel, eşit ağırlık
bölümlerinden birini okur ve hedefindeki bir mesleği yapacağı üniversiteye
gider. İşte benim asıl değinmek istediğim mesele burada. Yani lise sıralarında
gencin meslek seçimine itilmesi. Batıdan bize gelen yönlendirmeler
doğrultusunda öğrencinin mutlaka kendine bir hedef belirlemesi istenir. Bu
hedef doktor, mühendis, öğretmen, avukat, vali gibi. Bunlardan sadece birini
hedeflemelidir öğrenci. Birkaç tanesini hedeflerse olmaz, çünkü birkaç tane
hedefi olursa öğrenci kendini tam manasıyla hedefine odaklayamaz(!) der batılı
eğitim bilimcileri. Bu konuda bizim eğitim bilimcilerimiz de batılı
meslektaşlarının söylediklerini tekrar etmekten başka bir şey söylemez çoğu
zaman. Peki, öğrenci hedef belirlemeyecek mi? Tabiî ki belirleyecek ama bu
hedef bir tane ve saplantı düzeyinde olmaması lazım bence. Yani zaman ve
şartlar değiştiğinde geçiş yapılabilecek esnek hedefler belirlenirse ileride
ortaya çıkan olumsuzluklardan öğrenci en az şekilde etkilenecektir. Öğrencinin
tek hedef belirlemesindeki sakıncalar neler? Birinci olarak öğrenci belirlediği
hedefte yukarıda değindiğim sebeplerden dolayı, yani seçtiği mesleği tam olarak
tanımaması yüzünden gerçekçi değildir. Hedeflenen mesleğin tam olarak tanınması
da mümkün değildir zaten. Çünkü her meslek yapan kişiye, yapılan yere,
başındaki müdüre, muhatap olunan kişilere göre ve daha aklımıza gelmeyen bir
sürü sebepten dolayı değişkenlik göstereceğinden hiçbir meslek tam olarak
bilinemez. İkincisi kendine bir meleği hedef belirleyip bu şekilde 12. sınıfa
gelen bir öğrenci sınava bir sene veya birkaç ay kala hedeflediği mesleğin
olumsuz bir yönünü öğrenince o hedeflediği meslekten soğuyabilir böyle bir
durumda da öğrenci sınav arifesinde ne yapacağını bilemez bir boşluğun içine
düşer. Bir diğer sakınca, öğrenci okulda gördüğü derslerden mesleğini kazanmada
faydasız olacağını düşündüğü derslerde sıkılır, bu derslere gereken önemi
vermez. Mesela, ben hukuk okuyacağım, fizik benim ne işime yarayacak veya ben
mimar olacağım edebiyat benim ne işime yarayacak gibi onu derslerden soğutacak
bir tutum geliştirmesine sebep olur. Hâlbuki ileride bugün gereksiz gördüğümü
derslere muhtaç duruma düşebilmesi an meselesidir. Onun için karşımıza gelen
her ders ve hocadan mümkün olan en yüksek derecede kendimize fayda
sağlamalıyız. Bence öğrenciler, 9. sınıfın sonunda az çok hangi alanı
başarabileceğini ve bu alanla bağlı olmak üzere ileride yapabilecekleri
muhtemel meslekleri belirleyip sonra da belirlediği alanda en yüksek düzeyde
çalışmasını yapmalıdır. YGS/LYS bitip puanını öğrenince okumak istediği
tercihlerini yapıp yola çıkmalıdır.
Hazırlık aşamasında
yani 10, 11, 12. sınıflarda dualarımız “Allah’ım beni dinimize, vatanımıza,
milletimize, kendime en faydalı olacağım mesleğe yönledir, o mesleği nasip et.”şeklinde
olursa ve en iyi şekilde çalışırsak Allah da bizi en uygun mesleğe
yönlendirecektir inşaallah. Ve Allah’ın nasip ettiği mesleğin de tüm
ayrıntılarını, inceliklerini öğrenirsek, yani yaptığımız işi en güzel şekilde
yapar muhataplarımızı memnun edersek sanırım yaptığımız işten biz de zevk
alırız. Bir başka açıdan, sevdiğimiz işi yapmak değil de, yaptığımız işi sevmek
bence daha akıllıca olacaktır. Belki çok para kazanamayız ama işimize severek
gider, gelir; akşam başımızı yastığa koyunca huzurlu oluruz. Tabiî ki bu
söylediklerim meslek seçiminde uzman olmayan sadece öğrencilerimde gördüğüm bir
durumu, daha doğrusu ikilemi dile getirmeye çalışan benim düşüncelerim. Hayatta
başarılı ve mutlu olmanız dileklerimle, Allah’a emanet olun.
Yorumlar
Yorum Gönder